31 Mayıs 2018 Perşembe

SEVGİLİ DOST #8






Bugün gökyüzü sence de çok güzel değil miydi? Mavi renginin rahatlatıcı bir etkisinin olduğunu söylüyorlar. Duygusallığı ve duyarlılığı ortaya çıkartabiliyormuş. Ama açık mavinin tonları için bunu diyorlar. Bugünde gökyüzünde açık mavinin her tonu vardı sanki. O yüzden mi bugün duygusalım ben de sevgili dost?

Biliyor musun, bulutlar güzeldi. Onları seyretmek güzeldi. 

Sevgili dost, 
Bulutları da satın alacaklar diye korkuyorum. Tıpkı yıldızları satın aldıkları gibi. Yeryüzündeki her şeyi hunharca kullanıp, tükettikleri yetmiyor, şimdi de gökyüzündeki yıldızları satın alıyorlar. Kimin yıldızını kimden satın alıyorlarsa...

''Büyükler sayılara bayılırlar. Tutalım, onlara yeni edindiğiniz bir arkadaştan söz açtınız, asıl sorulacak şeyleri sormazlar. Sesi nasılmış, hangi oyunları severmiş, kelebek biriktirir miymiş, sormazlar bile.'' diyor Küçük Prens kitabında.

Sahi Sevgili Dost, 
Yitiriyoruz her değeri günden güne. İnsanların hayatları merak üzerine kurulu.

''Derdi dünya olanın dünya kadar derdi olur'' diyor Yunus Emre.

Ne güzel de demiş. 
Dertler... Herkeste farklı farklı olan ve yaşanan şeyler. Mühim olan, her ne ise gözünde büyütmeyip hayırlısı demek. Allah'a tevekkül etmek. O'na bırakmak.

Demem o ki sevgili dost;
Üç günlük dünyanda dertlerini bir dağ misali gözünde büyütme. 

Ve yeryüzünün kalabalığından uzaklaşmak istersen gökyüzünü seyret.




29 Mayıs 2018 Salı

RENGARENK





Sulu boya, yapmayı çok istediklerimdendi. Bir merak saldım önce. Daha sonra bir iki videoda yapılışını görünce ben de bunlardan denemeliyim dedim. İhtiyaç listesi çıkarttım. Bunlardan en ilki taş sulu boyalar oldu. Sonra fırçalar ve sulu boya defteri. Fiyat listesi de biraz kabarık çıktı. Ben de henüz amatör olduğum için en basitinden ve ucuzundan başlamayı tercih ettim. Eğer olur da bu hobide ilerleyip kendimi geliştirebileceğimi düşünürsem ihtiyaç listesinden önce taş sulu boyalardan alacağım.🙈

Elimde mektup arkadaşım Sang A'nın göndermiş olduğu sulu boya yapmaya uygun boş olan kartpostal seti vardı. Kardeşimden yürüttüğüm sulu boya ve fırçalar da ilk denememde kullanılmış oldular. 


İlk denemem çiçek desenleri üzerine oldu. Yapması çok keyifli ve zevkliydi. Bu sulu boya kartpostallarının ebatları küçüktü. En yakın zamanda birkaç fırça ve sulu boya defteri almam gerekiyor.


Bu serinin devamı en kısa zamanda yine gelecek bence. 😊

28 Mayıs 2018 Pazartesi

UNDER THE SUN | BELGESEL





Under the Sun, Güneşin Altında.
Sosyal ve kültürel bir belgesel. Bizleri Kuzey Kore'ye orada yaşayan küçük kız Lee Zin Mi'nin evine götürüyor. Zin'in ailesiyle olan ilişkileri, okul hayatı, sosyal yaşamı, anne ve babasının iş hayatını göreceksin bu belgeselde.

Kuzey Kore'de yaşam bana çok soğuk ve acıklı geldi. Belgeseli hazırlayan kişinin yanında görevli bir Kuzey Koreli adam var. Bu adam Zin'i ve ailesinin diyecekleri cümleleri ve davranışlarını yönlendirmeler vererek onlardan yapmasını istiyor. Yani belgeseli izleyenlerin Kuzey Kore'yi bu şekilde bilmelerini istediklerini anladım.

Çok anlamlı bir belgesel. Ama çok doğal olduğunu söyleyemem. Çünkü Zin'in ve ailesinin kendi cümleleri yok, kendi seçimleri yok, kendi kararları hatta kendi davranışları yok. Zaten Kuzey Kore gibi bir ülkeden bahsediyorsak bunların olmaması da oldukça normal gibi.

Zin ve diğer çocukların yaşamlarına üzüldüm en çok. Küçük yaşlardan itibaren propaganda yapılıyor bu çocuklara. Dünyadan habersizler. Gelişmelere kapalılar. Güne Kim Jong İl ile başlayıp, günü Kim Jong İl ile kapatıyorlar. Hayatları bu kişi üzerine kurulu. Sıkı bir eğitim sistemi mevcut. Çocuklar çocuk gibi değil. Küçük yetişkinler gibi konuşturuluyor. Okuldaki derslerde kendi ülkeleri dışındaki diğer ülkelerin hepsi düşman gibi gösteriliyor. 

Çocuk Sendikası diye bir şey var belgeselde. Kuzey Kore'de belli yaşa gelen çocuklar bu sendikaya katılıp yemin ediyorlar. Artık yetişkin olma yolunda adımlarını atmış oluyorlar. Hayatlarında hata payına yer yok. Kim Jong İl ve ülkeleri  için en iyisini yapmaya adıyorlar kendilerini.

Belgeselin sonu çok etkileyiciydi. Küçük Zin'in omuzlarındaki yükü, hissettikleri, ona fazla gelen bu hayatı çok dramatikti. 


27 Mayıs 2018 Pazar

BENİ ONLARA VERME





Tarık Tufan, günlük hayattan insanların yaşamlarında iz bırakan hikayeleri 41 başlıkta toplayıp kısa sayfalarla bizlere sunuyor kitabında. Yani bir hikayecik üç dört sayfadan oluşuyor. 

Bir semti, o semtin mahallelerini ve o mahallelere sıkışmış karakterlerin birbirinden ilginç hikayeleri masalsı bir dille yazılmış. Ve anlatılanlardan bazıları bana okurken çok gerçekçi geldi. Sanki hikaye değil de yazarın yaşantısına ait anılarının toplandığı bir kitap gibi olmuş.

Akıcı ve etkileyici bir kitap olsa da yer yer okurken yineleyen hikayelere de yer verilmemiş değildi. Sayfaları okurken bazı karakterlerde okuyucu kendini onun yerine koyuyor. Gözlem ve karakterlerin kişilik analizlerine de değiniliyor. Kimi zaman mutlu, umut dolu hikayelere kimi zaman da can yakan karanlık hikayelere yer verilmiş.

Beni Onlara Verme, cüretli ve içten bir meydan okuma.





26 Mayıs 2018 Cumartesi

NEDEN SOSYAL MEDYA HESABIN YOK?





İsimleri sosyal medya. Yani insanları sözde sosyal yapacağına inandığımız bir sürü platformdan oluşuyor. 

İş yerimden bazıları benim sosyal medya hesabımın olmayışına şaşkın kalıyorlar. Nasıl yani? Hiç mi kullanmıyorsun? Bir tane de mi hesabın yok? dedikleri de oluyor. Evet, Hiçbiri yok. Blogu saymıyorum tabii. Ben burayı sosyal medya gibi de görmüyorum. 

Sosyal medya hesaplarının insanları asosyal yaptığını düşünüyorum. Ve baktığımda oradaki insanların gün geçtikçe birbirlerine benzediklerini gözlemlemiştim. Önceden, sanırım iki yıl oluyor, instagramım vardı. Kendi kişisel hesabım. Onu da iyi ki kapatmışım diyorum hep. Kendi açımdan, bana hiçbir katkısı olmadı. İllaki  faydalı bir şekilde kullanıp bu mecralardan yararlanan insanlar da yok değildir. Ben sadece günümüzün gösteriş hastalığından ve özel hayatını apaçık yaşayan insanların görüntülerinden sıkılmıştım. 

Bana sosyal medya nedense iyi şeyler çağrıştırmıyor. Kişisel diye bir kavram yok sanki. Samimiyet yok. Özgünlük hiç yok. Yapmacık insanlar ve onların bir şeyleri ispatlama çabaları çokça mevcut.. Adeta bir tiyatro sahnesi gibi gözler önüne seriliyor hayatlar. Her şey apaçık bir şekilde. Hayatlarını hep Pollyanna gibi yaşayanları da unutmamak gerek.

Uzun lafın kısası, A kişisi bugün bunu giymiş, şuraya gitmiş, yanına onu da almış, eve bu araçla gitmiş, uymuş, uyanmış, ,insanlardan like beklemiş.. Bunları her gün paylaşmak yormuyor mu acaba onları? Ya da bu paylaşımlara seyirci kalıp kendi vaktini kolayca harcaman seni mutlu mu hissettiriyor? 

25 Mayıs 2018 Cuma

KAÇIŞ PLANI





İyi bir kurgunun ve kaliteli oyuncuların yer aldığı muhteşem bir film. Ray adında bir adam, güvenlik şirketinde çalışmaktadır. İşi gereği hapishanelere mahkum olarak girer ve hapishanenin ne kadar zayıf noktası varsa bunları tek tek bulur. Ve bu yerlerden kaçmayı başarmak onun görevlerinden biridir.

Şu ana kadar girdiği hapishanelerden zayıflıkları ve açık noktaları bularak kaçmayı başaran Ray, bir gün çok korunaklı, kimsenin konumunu dahi bilmediği bir hapishaneye görevlendirilmek üzere mahkum olarak gönderilir.

Gittiği hapishanenin içini gören Ray, şaşkınlığını gizleyemez. Çünkü bu hapishanenin tasarımını önceden kendisi yapmıştır. Artık Ray'in tek amacı yüksek korunaklı hapishaneden dahice bir plan yapıp kaçmak olacaktır.

Gerilim, aksiyon severlere tavsiye edilir. 

24 Mayıs 2018 Perşembe

GÜL REÇELİ





Beni güllerle karşılayan öğrencim Elif, dün bana küçük bir kavanozda gül reçeli getirdi. Sınıfa girdiğimizde ''Öğretmenim sana bir sürprizim var gözlerini kapat ama'' dedi ve ellerime henüz soğumamış gül reçeli kavanozunu verdi. 

Öğrencim dediğime bakmayın benden 10 yaş büyüktür. Abla kardeş gibi bir muhabbet vardır aramızda. Ama o beni ablası olarak görür o ayrı bir durum.😊

Bugün bir öğrencimin annesinden olumlu geri dönüşler aldım. Rehabilitasyona başlamanın yararını görür olmuşlar evde. Çok mutlu oldum. 

Sonra bir de Taner var. Düşüncelerini ve duygularını saygısını bozmadan dile  getiren 2.sınıf öğrencisidir o. Birlikte çıkarız sınıfıma ama o benden önce koşa koşa sınıfımın kapısını açar ve hep kolonun arkasına saklanır. Sonra ben onu bulurum, muhabbet eder güler derse başlarız. Çıkartma işlemini benimle öğrendi. Bugün ilk kez bağımsız bir şekilde yazdığım işlemleri yaptı. Kocaman bir aferin dedim. O da ''Öğretmeniim siz öğrettiniz ki bana çıkartma işlemini'' dedi. Bu hissettiklerim öğrettiklerimin meyvesi oluyor sanırım..


22 Mayıs 2018 Salı

KAKTÜSLERİM





''Kaktüslerim canım benim canım benim'' diye bir başlıkta yazı yazdığımı hatırlıyorum önceden. Canım derim onlara, çünkü çok başka severim. Güzel sözler söyler, selam veririm.

Bir sukkulentim vardı hatırlarsan. Evet o da aramızdan ayrıldı. Artık yok. En eskilerden, yaklaşık 8 aydır benimle olanlar; tavşan kulaklı kaktüsüm ve yanındaki tombik kaktüs. 

Biraz daha büyük saksılara alayım dedim onları ama sonra bu fikrimden caydım. Hala daha çok küçükler ve kaktüsler minimalist yaşamayı sevdikleri için de bir süre daha bu küçük saksılarda idare edecekler. Kaktüslerim için toprak ve vitamin almıştık. Topraklarını değiştirdim ve suya ihtiyaçları olduklarını hissettiğimde, dökeceğim suyun içine biraz o vitaminden ilave edip suluyorum.

Aslında bu süreçte kaybettiğim kaktüslerim sayesinde de birçok tecrübe edindim. Mesela sularken gövdeye su değdirmiyoruz. Şırınga ile sulamak, bu küçük saksıdaki kaktüsler için ideal geliyor bana. Sonra, kaktüsler ve sukkulentler zamanla kendilerini salabiliyorlar. Bu yüzden yanlarına çakıl taşlarıyla destek koyabilirsin. Serçe parmağını bitkinin toprağına batırdığında eğer kuru ise toprak, kaktüsünün suya ihtiyacı var demek oluyor bu.

Tavşan kulaklı kaktüsümü çoğaltmak istiyorum. Kulaklardan birini kopararak toprağa gömüyoruz. Bir yandan bu fikri düşünsem de kıyamıyorum.😮
Her bitki gibi kaktüsler ve sukkulentler de ilgi ve bakım istiyorlar. Bitkilerle, toprakla uğraşmak bana ayrıca keyif vermekte. Büyük şehirde yaşamanın stresini de aldığını düşünüyorum.





21 Mayıs 2018 Pazartesi

POSTA KUTUSUNDAKİ MIZIKA





A. Ali URAL, Posta Kutusundaki Mızıka.

Yazar kitabına Sevgili Dost diye başlıyor ve yine öyle bitiriyor. Bir dosta yazılan duyguları, düşünceleri kısacası hisleri barındırıyor. Kitap bana biraz mektup gibi geldi. Bu yönü çok hoşuma gitti. 

Her sayfada birkaç kez sevgili dost yazısını görüyorsun. Hemen ardından da yazarın kaleme almak istediği düşüncelere yer veriliyor. İlk sayfalarda 3 Temmuz 1998- 16 Aralık 1999 diye bir tarih var. Zannımca bu tarihler arasında sayfalardaki yazılar ortaya çıkmış. Kitabı okurken ben, yazarın dost diye adlandırdığı kişiye özlemini çokça hissettim. Yanında olmayan dostuna özlemini, söylemek istediklerini cümlelerle buluşturmuş. Bendeki kitap 119.baskı idi. 

''Sevgili dost,
İnsanlar birbirine mektup yazmalı.Çünkü mektupta sesin tonu belli olmaz.Çünkü mektup düşünülerek yazılır.Birdenbire ağzımızdan kaçan kelimeleri hiçbir şey geri getiremez.Söylediklerimizin üstü çizilemez. Çünkü söylediklerimiz dinlenmeyebilir, sözümüz kesilir, içeriye o anda biri girer, okunan mektupsa mutlaka tamamlanır.''


''Geçen sabah senin üzüntülü olduğunu söylediler. Dokunsalar ağlayacakmışsın. Dokunmamışlar. Yine de ağlamışsın; dostun gözünden akan bir damla yaşın yeryüzündeki bütün gölleri tuz gölü yaptığını bilmez gibi. Gül ki,acılaşmasın göller. Göl ki, orada demirli kayığımız.''


''Sevgili dost,
bildiğimiz, sesin tonunun kelimelere hayat verdiği ya da öldürdüğüdür.''


''Sevgili dost,
Her defasında bu iki kelimeyle başlıyorum mektubuma. Çünkü bu iki kelimeden her biri, gücünü diğerinden alıyor.''

''Montaigne, 'Ölümün bizi nerede beklediği belli değil,iyisi mi biz onu her yerde bekleyelim' diyerek insanın istese de gecikemeyeceği en önemli randevusunu hatırlatıyor.''

''Bana öyle bir yaratıcı ve Rab lazım ki kalbimin en küçük hatıratını, en gizli niyazımı bilecek... ve ruhumun en gizli ihtiyacını yerine getirdiği gibi, bana ebedi saadeti vermek için koca dünyayı ahirete çevirecek, bu dünyayı kaldırıp ahireti yerine kuracak.'' (Bediüzzaman)


''Sevgili dost,
Kalbimi alıp uzaklara gitmek istiyorum.Çünkü aklım hep kurcalanacak.''


''Sevgili dost,
Kararma, yağmayacaksan;kürek çekme, mahkumu olmayacaksan. Sorma, tahammülün yoksa cevaba. Saati kurma durduracaksan.''



20 Mayıs 2018 Pazar

YEŞİL MAVİ BİR GÜN



Merhaba sevgili okur!
Bugün bol yeşilin ve mavinin olduğu bir yerdeydim. Dede evinin bahçesinde. Çocukluğumun geçtiği bahçede. İşte, gördüğün yıllanmış meşe ağacımız. Bu ağacı fotoğraflamayı çok seviyorum. Her mevsimde ayrı bir güzelliği var.




Gezinirken bir kedi yine buldu beni. Sıska, çelimsiz biraz da sevgiye aç bir kediydi. Kendini sevdirmese de yanımdan ayrılmadı. Nereye gitsem peşimden geldi.🙈



İsmini bilmediğim bu sarı çiçekleri topladım. Çok güzel kokuyorlardı. Şu anda evde vazonun içerisindeler. 



Meyve ağaçlarından kiraz ve dutlar meydana çıkmışlar. Dutlar tam olgunlaşmamışlar ama kirazlar kızarmaya başlamıştı. Yine bir sürü fotoğraf çektim tabii kii.🙊 Bu arada telefonumdaki resimlerimin çoğunun manzara ve doğa resimlerinden oluştuğunu söylemiş miydim sana? 



Fındık ağaçlarının olduğu yerde adeta kelebek yuvası vardı. Ben bu kadar çok kelebeği bir arada hiç görmemiştim. Çocukken, usta bir kelebek yakalayıcısıydım. Saatlerimi harcardım peşlerinde dolanarak.😇



Bol yeşilin ve mavinin olduğu bu resimlerle gününe tebessüm katmak dileğiyle,
bulutlara bakıp biraz da hayallere dalalım. 🍀









MALEZYADAN MİSAFİRLER






Akşam yemeği çok farklı bir şekilde geçti bizim için. İftara misafirlerimiz vardı. Hem de Malezya'dan. Bildiğin gibi annemle kız kardeşim üç günlüğüne Konya'yı gezmeye gitmişlerdi. Orada gezerken üç tane Malezyalı kızla tanışıyorlar. Tanışma, sohbet derken bu kızlar İstanbul'da erasmus öğrencileriymiş. Konya'yı onlar da gezmeye gelmişler. Kaderde karşılaşmak varmış ki bugün tekrar bir araya geldiler ve ben de böylelikle tanışmış oldum.

Cumartesi akşamı yani birkaç saat öncesi, kızlar gelmeden önce içimde tatlı bir heyecan, heyecanla birlikte de merak vardı. Acaba nasıl geçecek akşam, farklı dilleri konuşsak da anlaşabilecek miyiz? Kültürler farklı,diller farklı bir sürü soruu... Kızlar evimize nihayet geldiler ve kucaklaşmanın ardından  tebessümlerle geçen hoş sohbetli, anıların olduğu, resimlerin çekildiği bir gece oldu bizler için. Yani sanki yıllardır görüşüyormuşuz da hasret gideriyormuşuz gibi bir hisse kapıldım. 

Onlara Malezyalı mektup arkadaşımdan da bahsettim. Sonra mektuplarımın olduğu büyük kutumu gösterdim. Tepkilerini görmeliydin.🙈 İçlerinden Wafa, ona da mektup arkadaşı bulmam konusunda yardım istedi. 😊 Sonra bana gelen arkası boş olan kartpostallardan kızlara da hediye ettim. Çok mutlu oldular. Ben onların mutluluğuna mutlu oldum. Kısaca farklı bir gündü. Unutamayacağım bir akşam yemeğiydi. 

19 Mayıs 2018 Cumartesi

MİM | BLOG MUHASEBESİ





Birpembesever'den günaydıınn! 😊

Bu mimi blog aleminde herkescikler yaptı sanırım. En son sevgili Merve kendi miminde beni eklemiş. Teşekkürler Merveciğim! 💜

Şimde de seni, benim mim cevaplarımla baş başa bırakıyorum. 
Keyifli okumalar ve mutlu cumartesiler!

Blog alemine nasıl girdin?

Blog dünyasına girmemdeki en büyük etken kız kardeşim olmuştu. 2013 yılında mektup arkadaşlığına başlamıştım. Üstelik ilk mektuplaşmalarım şehirler arası değil ülkeler arasıydı. Kız kardeşimin cesaret vermesiyle gerçekleşmişti biraz da bunlar.
Sonra baktım, paylaşacak birçok şeyim birikiyor. Blog açıp mektuplarımı burada paylaşma önerisinde bulundu kız kardeşim. Bu fikir ilerleyen günlerde bana da cazip geldi ve birpembesever blogunu açmış bulundum.

Hangi blog sana ilham oldu?

Kendi blogumu açmadan önce sıkı sıkıya blog takip eden bir kişi değildim. Bir konu ya da fikir araştırdığımda illa ki karşıma aradığım şeylerle ilgili bloglar çıkıyordu. Yani bir blogdan etkilenip de blog yazmaya başlamadım. Kendi duygularımı, fikirlerimi, hobilerimi yine kendi rengimle ve çizgimle yazılarımla seni buluşturmayı istedim.

Bloga yazdığın ilk yazı ve son yazı arasında farklar var mı?

Hayatımızda, geçmiş ile bugün arasındaki farkların olması gibi elbette benim yazdığım ilk ve son yazı arasında da farklar olacaktır. Aslında buna kendimi geliştirmek diyebilirim. Her anlamda kendimi geliştirmek. Bu da yazılarımı, yazacağım konuları da etkilemiş oluyor.


Yakın çevrendeki insanlar blogunu biliyor mu?

Hepsi bilmiyor. Kendimle baş başa olduğum bir yer burası. Tanıdığım insanlardan öyle herkesin de bilmesini istemem.

Blog yazmak yaşamına ne kattı ya da çıkarttı?

Yazmak, vazgeçilmez bir tutku oldu benim için. Elbette mektup yazmamın da büyük bir payı var bunda ama blogum kadar değil. Blogumu çok seviyorum. Bir şeyler yazmak, karalamak ve bir okuyucu ile buluşturmak çok güzel.
Blogum sayesinde defter tutmaya başladım. Gezi defterim, blog defterim, çantamda bulundurduğum küçük bir defter. Anlayacağın yazmak; hayatımın her anında gibi bir şey oldu benim için.

Şu anda blogunda kaç yazı ve kaç sayfa görüntülenmen var?

488 yazı ve 94.102 görüntülenmem var. Yazılarımı, yazı gireceğim an yazar ve yayınlarım. Taslak yayınım yoktur. O an içimden ne geçiyorsa klavyemle buluşuyor kelimelerim ve sonra sana sunuyorum yazımı.

Hangi blogun muhasebesini öğrenmek istersin?

Annesinin Prensesi, Çok Bulutlu, Lila'nın Güncesi, Bir Küçük Elif Meselesi ve yapmayan diğer herkesi mimliyoruum.






18 Mayıs 2018 Cuma

BİR ADAM GİRDİ ŞEHRE KOŞARAK





Camlardan ölesiye sarkan gündelikçi kadınlar, elindeki eczane poşetleriyle çaresiz bekleyen yaşlı adamlar, pazar yerlerinden artık toplayanlar... Kısacası şehrin ötekilerine yer veriyor kitabında Tarık Tufan.

Karanlık, rutubetli, çok bağrışlı, çok nefessiz, çok sabahsız, çok aşksız, çok çiçeksiz, çok neşesiz, çok kitapsız bir şehirde hayatta kalabilmek için her şey.

Hayatta her şey hızla akarken, yavaş gidenleri, yorulanları, rekabete güç yetiremeyenleri ve onların mekanlarını anlatıyor.

''Artık dünyanın neresinde bir çocuk ölürse orası Gazze'dir.''


''Her insanın ömrü boyunca ezberinde tutacağı bir yağmur olmalı. Ansızın veya keskin bir gök gürültüsü sonrası şehre düşen bir yağmuru ezberinde tutmalı insan.''

''Eğer kalbinizde birikmiş cümleler, aklınızı işgal etmiş fikirler kağıda dökülmezse, bir başkasına aktarılmazsa, içten içe sizi çürütmeye başlar.''


''Hakikati örten, görmezden gelen ruhlar sürekli ağrı kesicilerle ayakta durmaya çalışan bedenlerin kaçınılmaz sonuna düşerler. Mesele acıyı ortadan kaldırmak değil, asıl mesele acının sizi götüreceği sokaklarda en kadim yaralarınızla yüzleşmektir.''


''Kapitalizm, insanların birbirlerine merhamet duymasını engelleyebilmek için yüz yüze iletişim yerine kurumsal kimliklerin iletişimini önceliyor.''

17 Mayıs 2018 Perşembe

SEVGİLİ DOST #7






Sevgili dost,
Yine yazıyorum sana. Bilirsin beni. Yazmayı çok severim. Yazdıkça sana bir şeyler, kalabalıklardan arınıyorum. Peki ya yazamayan insanlar ne yapmalı,sevgili dost? Kalemle kağıdın buluşmasını seviyorum. İkisi sence de çok yakışmıyorlar mı birbirlerine?

Kalabalık. Her şey. İçinde yaşadığım koca İstanbul, insanlar, davranışlar, zihinler, düşünceler, duygular... Ben saymakla bitiremem bu kalabalıkları. Saysam da sen bıkmadan dinler misin ki beni? Kelimenin kendisi de, dokuz harfin yan yana gelmesiyle oluşmuş:kalabalık. Bence de çok kalabalık.

Bu kalabalıkta kendine yer arayan bir sürü insan var. Kendini hayatın monotonluğuna alıştırmaya çalışanlar.. İnsanların yüzlerinde kalıplaşmış maskeleri görmekten bıkanlar.. Yine kendine bu kalabalıktan bir çıkış yolu arayanlar..

Sevgili dost,
Bilesin ki bu hayat yaşamak için çok kısa. Ve bu hayat kimseye de kalmamış, benden ve senden öncekilere de kalmadığı gibi. 

Sevgili dost,
Bugünlük çok konuştum. Bilirsin, yazmayı seviyorum işte.


15 Mayıs 2018 Salı

ERİK GİBİ BİR GÜN





Her meyveyi çok severim ama seni bambaşka severim erik. Özellikle de papaz eriğini. Şöyle bir düşününce sebzelerle de barışık biriyimdir. Yani ayırt etmem birini diğerinden. Bir tek çiğ maydanoz ile aramız ufaktan bozuk gibi.🙊

Sebzeler meyveler derken.. Gelelim bugüne. Bir öğrencimin annesi aramış iş yerimi. Benimle görüşmek istemiş. Kurum telefonundan geri döndüm anneye. Selamlaşma faslından sonra direkt numaramı istedi. Dondum kaldım. Kişisel numaramı prensiplerim gereği vermediğimi belirttim. Öğrencimin diğer okulundaki öğretmeni vermiş numarasını ve onunla bu şekilde daha kolay irtibat kurabiliyorlarmış. Ben de bana iş yerim vasıtasıyla kolaylıkla ulaşabileceğini belirttim anneye. 

Yaklaşık bir ay önce bir velinin ısrarına dayanamayıp vermiştim numaramı. Resmi günlerin yanı sıra her hafta ya çocuğunun okulda yaptığı gösterilerdeki resimlerini, videolarını ya da bitmek bilmeyen isteklerini ve çocuğu için istediği ödevleri yazdı durdu bana. İşte o zaman anladım ki kişisel numaranı vermeyeceksin. Karşı taraf iyi niyetini görünce suistimale çevirmekle kalmıyor, mesai saatinin dışında bile rahatsızlık verebiliyor. 

14 Mayıs 2018 Pazartesi

YA SABIR





Öğleden sonra kız kardeşim, annem ve ben terziye doğru yola koyulduk. Yaklaşık bir ay öncesinde terzimize bir kumaş vermişti annemler. Kız kardeşim dış kıyafet diktirecekti. İstediği modelin resmi verilmişti. İstekler söylenmiş, ölçüler alınmış. Bizim gittiğimiz terzi provasız çalışır. Sana da hiç böyle bir terzi denk geldi mi bilmiyorum. Dikişi güzel diye yine verelim kumaşımızı dedik ama bin pişman olduk.

Kıyafeti alana kadar 3-4 defa terziciye gidilmiştir. Kıyafet hazır diye gidiyoruz ama hep bir yerlerinde sorun çıktı kıyafetin. Ve tabii bu süreçte aradan da bir ay geçti neredeyse. 

Bugün de yapılan kıyafeti ya alacaktık ya da almayıp orada bırakacaktık. Gittik ve kıyafet kardeşimin istediği gibi olmamıştı. Üzüldük. Sonucunda kaç defa gidip gelindi bu kumaş için. Alınan ölçülerin dışında hem boydan kısa hem de daracık yapılan bir dış kıyafet ile karşılaştık. En başından prova ile çalışılsaydı belki böyle olmazdı dedim. Prova çok eskide kalmış, terzicinin dediğine göre. Ee ölçü veriliyor, model de veriliyor sorun nerede o zaman? 

MİM | ORTAK ÖYKÜ




Günaydıınn!
Yeni bir mim etkinliği ile buradayım. 
Bu mim etkinliğini başlatan arkadaşımız sevgili Berlin Berlin. Öyküyü tamamıyla okudum ve herkesin kendi duygu, düşünce ve hayal gücüyle ortaya çıkarttığı bu öyküde son olarak beni mimleyen arkadaşımız da sevgili Düş Tasarımcısı oldu. Teşekkür ediyorum beni mimlediğin için.💜




ÖYKÜ BÖLÜMÜ: BİRPEMBESEVER https://birpembesever.blogspot.com.tr/

Öykü, gözlerini araladı. Uzandığı yerden başını kaldırdı. Beyaz odanın içerisindeki abartılı eşyaları göz ucuyla uzaktan inceledi. Evine geldiği Yusuf'un, babası ile ne gibi bir bağı olabilirdi. Hayatı bu kadar karmakarışık olmuşken bir sürprizi daha kaldırabilecek miydi?

Derin düşüncelere dalan Öykü'nün karnı acıkmış olacak ki gurultular odadaki sessizliği bozdu. Odanın kapısını sessizce açtı. Parmak uçlarıyla yürüyerek merdivenlerin başına geldi ve şöyle bir geriye doğru bakındı. İçinden ne çok oda var burada diye geçirdi. Aklı hala masada gördüğü resimlerdeydi. Babasının hiç tanımadığı o adamla neden resimleri vardı? Gerçi 21 yıldır öldü sandığı babasını da tanımıyordu ki.

Alt kata inen Öykü, etrafa bakındı. Evde bir sessizlik vardı. Ürperdi. Buradan çıkması gerektiğini düşünerek kapıya doğru usulca yöneldi. Tam kapıyı açacak gibi oldu ama eli kapının koluna gidemedi. Aklında cevapsız bir soru kalmıştı çünkü. Babası nasıl biriydi?


➖➖➖➖➖➖➖➖➖➖➖➖➖➖➖➖➖➖➖➖➖➖➖

Benim öyküye ekleyeceklerim bu kadar. Ben de aramızda yeni olan sevgili Çok Bulutlu arkadaşımı mimliyorum. Kalemi çok güzeldir. Cici yazıları var onun da. Onun bloguna da davet ediyorum seni sevgili okur.


13 Mayıs 2018 Pazar

UÇURTMA





Uçurtma.
Geçenlerde kız kardeşimin tavsiye etmesi üzerine izlediğim kısa film.
Mustafa ve Baran adında iki küçük kardeş var. Suriye sınırına yakın bir şehirde yaşarlar. 

İç savaşın sürmekte olduğu Suriye'deki bomba sesleri ve gökyüzündeki savaş uçaklarının sesleri Mustafa ve Baran'ı hep tedirgin eder. Ve bir gün göklerdeki savaş uçaklarının neden bu kadar sık geçtiğini ve nereye gittiğini sorgularlar. Acı gerçeği öğrenirler. Savaş uçakları masum insanlara bomba atmaya gidiyordur. 

Mustafa ve Baran, köydeki çocukları bir meydanda toplar. Herkes kendi uçurtmasını belirlenen günde getirecektir. Yapılan plan da şudur: Uçurtmalar gökyüzünde uçurtulacaktır ve savaş uçaklarının bu uçurtmalara takılmasıyla insanları öldürmesi de engellenmiş olacaktır. 


https://www.youtube.com/watch?v=K-lwDSy2fdw

12 Mayıs 2018 Cumartesi

SENİN İÇİN AĞLAYACAĞIM





Ölüme ve ölümden sonra geride kalan insanların hislerine değinen, derin düşüncelere daldıran bir kitap, Senin İçin Ağlayacağım.

Hastalıkla savaşan, ve yaşça büyük olan Selami Bey bir gün hayata gözlerini yumar. Geride kalan aile yakınlarının ve sevdiklerinin hatırında kalanlarla Selami Bey yad edilir. 

Selami Bey'in son nefesini vermeden önce yaşadıkları ve ölümünden sonraki defin süreci, erkek kardeşinin duygu ve düşünceleriyle yazarın kalemiyle buluşup okuyucuya sunuluyor. 

'' Dünyanın gerçek değerini anlamak isteyenlerin kullanacakları tek mihenk taşı vardır. O da mezar taşıdır.''

'' Kulaklarım uğulduyor. Başka cenazeler de var. Her cenazenin figüran ve artistleri ile sessiz duacıları da hazır.''

 '' Ölüm, korkunç bir boşluk ve yokluk duygusu değil; fani olandan baki olana hicrettir. Her hicrette biraz güçlük, biraz hüzün vardır.''

11 Mayıs 2018 Cuma

HAYALLER HAYATLAR




Yoğun ve yorgun geçen günün ardından pilim bitmiş bir vaziyetteyim. 
Zihnim çok karmaşık. Bu aralar, şöyle bir imkanım olsa da kendime küçük bir gezi düzenlesem diyorum hep. 

Günübirlik değil de birkaç günlük bir gezi olsa. Sessiz, sakin, trafiğin ve kalabalığın olmadığı bir yer olsa orası. Yanıma fazla eşya almasam da olur. Beni idare edecek kadarı kafi. Fotoğraf çekmem için telefonum, bir şeyler yazıp çizmek için gezi defterim ve tabii renkli kalemlerimi de almalıyım. Ama sözde kalıyor hayaller. 

Sanırım planner yapmaya geri döneceğim. Her şeyi unutuyorum. Gün içerisinde birçok kişi ve bir sürü şeyle meşgul olduğum için olabilir mi acaba?
Aslında telefonumda bir uygulama var ve bu uygulamaya günlük ne yapmak istediğimi yazıyorum. Adı da MinimaList. Bu da işime yarıyor unutkanlığım için ama, sanki kalemle bir kağıda yazdığım notlar daha akılda kalıcı oluyor. 
En iyisi yine yazmak.

10 Mayıs 2018 Perşembe

KAYIP CESET





The Advocate, Kayıp Ceset. Güney Kore yapımı aksiyon, gizem ve biraz da komedi barındıran bir film.

Çok başarılı bir avukat var. Yenilgiye uğradığı dava sayısı neredeyse çok az. Bu avukat, bir ilaç firmasının davasını üstlenir. İlaç firmasından dolayı bir kadın ileri derecede kansere yakalandığını belirtir. Ancak ilaç firması aynı düşünce de değildir.  Firma bazı kirli işler çevirse de avukatımız paranın çok olduğu tarafta olan bir tiptir. Bu dava da avukatın savunması sayesinde ilaç firmasının lehine sonuçlanır.

Bir gün avukat başka bir davaya verilir. Bu davada da ilaç şirketinin sahibinin şoförünü aklaması istenilir. Şoför, bir kız öğrenciyi öldürmekle suçlanır ve o olayın tek tanığı da odur. Ortada bir ceset de yoktur. Olay yerindeki tek deliller kanlardır.

Avukat dava gününe çok iyi hazırlanır hatta yalancı şahitler bile ayarlanır. Fakat işler avukatın istediği gibi gitmez ve her şey bu davadan sonra başlar. Acaba katil şoför müdür? Yoksa katil başka biri midir?

9 Mayıs 2018 Çarşamba

GÜLLERE DOYAMAYAN BİR ÖĞRETMEN HANIM





Merhaba merhabaa!

Mayıs ayı gelmişse güller de açar. Bahçeler, parklar renk cümbüşüyle karşılar seni.
 Çarşamba ya da cuma günleri canım öğrencilerimden Elif, hem sevgisiyle hem muhabbetiyle hem de bana kendi bahçelerinden getirdiği mis kokulu pembe güllerle çok mutlu ediyor beni.

Odam adeta bir gül bahçesine döndü. Çokça kurumuş güller mevcut durumda.🙈
Güllere ve gül kokusuna doyamayan birpembesever. Eve bugün de gülle gelmişken annemin en sevdiği gülün bu cins olduğunu öğrendim. Tomurcuk gülmüş bu. Çoğaldıkça asma görünümünü alırmış. Ayrıca gülün kokusu da ruha ve kalbe çok iyi gelirmiş. 

Bu aralar yine yoğunluk içerisindeyim. Böyle ufak sürprizler çok iyi geliyor insanın ruhuna ve moraline. Yoksa bu yoğunluk içerisinde kaybolup gideceğim. Buraya yazı yazıp günümü seninle paylaşıyor olmak da çok güzel.
İyi ki varsın sevgili okur ve öğrencilerim! 


7 Mayıs 2018 Pazartesi

YAVUZ SULTAN SELİM HAN





Yavuz Sultan Selim Han, Mustafa Armağan.
Dokuzuncu Osmanlı Padişahı olan Yavuz Sultan Selim'in hayatı, yaptığı seferler, 8 yıllık hükümdarlığı bu kitapta toplanmış.

Sadece 29 ayda ülkesinin yüzölçümünü 2,5 kat genişleten Yavuz, dünyaya değer vermeyen, yaptıklarını kendi nefsi için değil, devletin ''soyut'' ideali uğruna yapan adanmış ruhlardandı, diyor yazar kitabında.

Yavuz'un düşünceleri, bakış açısı, hayatı tüm gerçekliğiyle kaynaklarla beraber sunuluyor.

Yavuz, tam bir kitap kurduymuş. Kitap okumayı çok severmiş. Gözleri bozulacak dereceye kadar gelmiş ve Nedimi Hasan Can onun için ara sıra kitaplar okurmuş. Bir gün Mısır Seferi'nde Bedeviler'in saldırısına uğrayan Sultan Selim, eşyalarının yanı sıra en çok kitaplarının çalınmasına üzülmüştür. Buradan da kitaplara verdiği değeri anlıyoruz.

Kitapta anlatılan  olaylar ve  anılar hep kaynaklara dayanıyor. Bilmediklerimi öğrendiğim, bildiklerimi ise güncellediğim güzel anlatımlı bir tarih romanıydı.

4 Mayıs 2018 Cuma

BAREFOOT GEN





Yalınayak Gen. Japonya'nın Hiroşima ve Nagasaki bölgesine atılan atom bombalarının insanların yaşamlarına verdiği acılara, kapanmayan yaraları konu alan anime film.

Çok gerçekçi bir filmdi. Özellikle Hiroşima'ya atılan ilk bombanın tesiri acı vericiydi. Japonya savaş içerisindedir. Hemen hemen her geceleri siren sesleri ile geçmektedir. Savaş uçaklarının sesi Japonya'nın mavi gökyüzündedir. Japonya halkı kıtlık yaşar, sefalet içinde bir yaşam mücadelesi verirler. 

Amerika'nın Hiroşima'ya atacağı bomba ile Gen ve ailesinin içler acısı olan yaşamı daha da kötü ve çaresiz olacaktır. Atılan bombanın tesiri günler, aylar hatta yıllar boyu etkisini gösterir. Çevreye ve havaya yayılan radyasyon ile insanların genleri mutasyon geçirir. Japonya toprakları elverişsiz olur. İnsanlar kıtlık içerisinde iken tekrar ölümle burun buruna gelirler. 



Bir savaşın silinmeyen izlerini, küçük ve bir o kadar da güçlü yürekli Gen'in yaşamından izleyeceksin.

Yine atom bombası ile ilgili bir kitap okumuştum. Japonya'da atom bombasının silinmeyen izleri, bu kitapta bir kızın gerçek yaşam öyküsüyle bizlere sunulmuştu. İlgini çekerse buraya tıkla.

2 Mayıs 2018 Çarşamba

KUMBARAYI DOLDURMAK





Bir insanın yaşamı, şu resimde gördüğünden ibaret.
Bir varız bir yokuz. Ya da birimiz varken diğerimiz yok yanımızda.
Benim için, hayatımda olan bazı meseleler bazı değişimlere vesile oldu. Hala üzgün olsam da mutluyum da. Ruhuma iyi gelecek şeyleri buldum çünkü.

İnsan yaşamı, bizim yaşamımız, bir pamuk ipliğine bağlı. Sahi ne için yaşıyorduk? Dünyalık meselelere o kadar kapılmışım ki asıl meselemi unutmuşum. Kendime kızıyorum. Ve geçmişimde yeterince şükredip Allah'a kulluk etmediğimi fark ediyorum. Çok şükür ki fark edip bunları sana karşı dile getiriyorum. Belki bu yazdıklarım bir kişiye ulaşır ve o da nasiplenir.

Allah'ın sevdiği kullarıymışız ki bizleri fark etmiş. Hayatımıza yeni bir yön verme şansı tanındı belki de bizlere. Güzel bakıp güzel düşünüyorum. Niyetimi iyi tutmak istiyorum. Dua ediyorum. Sana da dua ediyorum. En önemlisi ahirete dolu bir kumbarayla gidebilmeyi diliyorum. Bu kumbarayı doldurmak için de önce Allah'a hakkıyla kulluk etmeyi ve sonra ruhumu, ona iyi gelecek gıdalarla beslemeyi istiyorum. 

Allah'a emanet ol sevgili okur!




 

BİRPEMBESEVER