Merhaba sevgili okur.
Resimde görmüş olduğun erik ağacı çiçeği. Geçtiğimiz haftalarda güneşi ve ılık havayı gören ve derin uykuda olan ağaçlar çoktan çiçeklenmeye başlamışlar. Evimizin köşesindeki yolun kenarında olan erik ağacı da baharı erkenden müjdeleyenlerden biri.
Erik ağacı demişken… Hem görüntüsü hem kokusunu sevdiğim ağaçların başında gelir. Bir de beni çocukluk anılarıma götürmesi onu diğerlerinden ayrıcalıklı kılar.
Reşat Nuri’nin Çalıkuşu romanındaki Feride misali çocukluğum ağaç dallarında geçmiştir. Bazen meyve toplamak, ağaç dallarında oturmak, gökyüzünün maviliğine daha yakından bakmak ya da bazen kiraz saplarından kulaklarıma küpe yapmak için çıkardım ağaç dallarına. Tabii ağaç dallarının, oynadığımız saklambaç oyunlarında en iyi saklanma yerlerinden biri de olduğunu unutmamak gerekir.
2000’li yıllar. Yine bahar aylarından biri. Bahçemizdeki erik ağacının tomurcuklanan güzel kokulu beyaz çiçekleriyle süslenmiş dallarının tam ortasına oturmuşum ve o an fotoğraf karesine alınmış. Bugün kokladığım bu erik ağacı çiçekleri işte beni çocukluğumda çekindiğim o fotoğraf karesine alıp götürdü.
Çocukluğumdaki erik ağacını soracak olursan, ona veda edeli çok uzun yıllar oldu. Şu anki erik ağacı ise yerinde huzurlu bir şekilde dursa da yanındaki yeşilliklerle dolu boş araziye apartman dikme çalışmalarına başladılar. Erik ağacı eskiden olduğu gibi mutlu ve huzurlu olur mu bilmiyorum ama onun da tıpkı benim gibi yitip gitmekte olan yeşilliklere üzüldüğünü hissedebiliyorum.
Bahar ayında sisli ve puslu bir gece. Gecenin karanlığında gizlenen erik ağacı çiçeklerinin aksine birileri gökyüzündeki en güzel halini almış.